Köşedeki Yazarlar



 Kayıp Fotoğraflar.

 Kendinize dair önemli bir şeyle yüzleşeceksiniz...


Trabzonunda yaz ayları deniz kenarı sefaları vardır.kimi kürek çeker gezer kimi bunalır serin sularda yüzer 1800 lü yıllarda da pek bi coşkun olurdu deniz kenarları kapı komşusu olan gayrimüslimler ve müslümanlar pek iyi ahbaptı olmamak içinde bir neden yoktu zaten çünkü tarihin her döneminde iç içe yaşamış aynı havayı solumuş aynı kültürü paylaşmışlardı Deniz kenarlarına faytonla gidilir büyük koca sofralar kurulur şarkılar türküler söylenir horonlar oyanırdı.o vakitlerde doldurma yollar beton yürüme parkurları yığma taştan yapılmış insan ürünü mendirekler yoktu .göz alabildiğine uzanan karadeniz vardı.şimdinin sosyete popüleritesi olan kır düğünleri bile yüz yıl evvelinde deniz kenarlarında yapılırdı.Kakuli kardeşlerde muhtemelen makinaları kapar bu şölene çektikleri fotoğraflar ile iştirak ederlerdi.yada ünlü rus fotoğrafçı Armakoff olabilir.(mübadele,katastrofi yıllarına kadar trabzonda fotoğrafçılık mesleğini icra eden sanatçılardı) rum vatandaşlar tıpkı müslüman halkımız kadar muhafazakardı. kadınlar ve erkekler mümkün mertebe denize ayrı yerlerde girerlerdi.Bu tür organizasyonlara iştirak eden gayrimüslim vatandaşların bazıları gemicilik, bankacılık, tütün üreticiliği ve manifaktüre işleri alanında nam yapmış kişilerdi.o yıllarda high life , jet set kültürü olmadığı için deniz kenarları düğünler konak yemekleri davetler kır gezileri lüks aktiviteler katagorisine girerdi.deniz kenarının hemen üstünde sırası ile ihtişamlı konaklar mevcuttu.(fotoğraflarda bir çok yapıda rönesans ve barok mimari etkilerini görmekteyiz).KARADENİZ sahilleri sanki bir ressamın tualinden çıkmış , kusursuz fırça darbeleri ile bezeli bir resim gibi, yüzyıllarca bu güzelliğini ve kalabalıklığını korudu, ve kendine bir sevgili gibi hayran bıraktı.Deniz demek edebiyat,şiir,tarih demektir insanın kendiyle,ruhuyla başbaşa kaldığı bir ibadethanedir.aslında karadenizin bu belirttiğim özellikleri hiç te abartı değildir.çünkü ISTANBUL dan yüzlerce kilometre uzaklıkltaki bu kültür yüklü şehir bize bambaşka bir dünyanın kapılarını aralar.deniz bir şehrin yaşayış biçimini özetler.geçmiş yüzyıllalrda bir çok düğün merasimlerine ev sahipliği yaptı TRABZON. Babaannemin evlilik hikayeside bunlardan biridir SÜRMENE den yola çıkan büyük dedemin 3 çifte direk yelkenlisi , Akçakale ye kadar süren o coşkulu ve ihtişamlı eğlence maratonu geriye dönüp asla yaşayamayacağımız bir özelden ibarettir.
Şimdilerde dalgalar beton yığınlarının altında kalmış ,zinicire vurulmuş bir suçlu gibi kayaların altında kendi içine hazin hazin vuruyor.sahillerin masumiyeti silik kayıp fotoğraflarda kalmış.kumsalların zeytin ağaçları ile birlştiği kıyılar biz insanların namlusundan çıkmış mermilerle vurulup yitmiş.evlerin altına inip denize girmek,bir hayalden ibaret gibi. Elinizde Karadeniz sahillerine ait bir kaç eski fotoğraf varsa bir kez daha dikkatlice bakın Kendinize dair önemli bir şeyle yüzleşeceksiniz...

Saygılarımla Fatih ÖZTÜRK 2010





AKÇAKALE'nin Adı THEODORE'un Kendinde Saklı 


Kale'nin Kaybolan Adı.




TRABZON a ait dönemin kartpostallarında AKÇAKALE Beldesi SERA adıyla geçmektedir. Şaşırtıcı ama gerçek.şimdi döneme bir göz atalım isterseniz.1800 lü yıllarda dünyada kullanılan global dil FRANSIZCA idi ermenisinden rum una osmanlı ahalisinden bab aliye kadar fransızca konuşmak bir klas göstergesi ve neredesyse günlük hayatın jargonu sayılırdı.Bu fransız Pop u taa resmi yazışmalara kadar ucundan kıyısından  kaynamış ve bulaşmıştı.şimdi dönelim fotoğraflara.. Fotoğraflarda tabiatı ile FRANSIZCA dil hakim Turizmi ve memleket reklamını FRANSIZCA yapıyoruz.tabi buna en büyük etken Rus fotoğraf sanatçısı ARMAKOFF  Theodore ve TRABZON un ünlü fotoğrafçı kardeşleri KAKULİ lerdir.bu fotoğraf sanatçıları TRABZON da stüdyo kurmuş taa mübadele zamanına kadar şehirde varlıklarını sürdürmüşlerdir.Bu aşamada merak edilen, THEODORE in AKÇAKALE çalışmasına verdiği isim neye yada hangi kaynağa dayanılarak SERA olarak tüm dünyadaki arşivlere bu isimle lanse edilmiştir.NEWYORK taki soho da bile SERA  olarak adı geçen AKÇAKALE nin ASIL adı nedir ? Yada osmanlı nahiye amirleri SERA adını değiştirerek AKÇAKALE yi mi uygun bulmuştur.aslına bakarsanız gerçek biraz biraz su yüzündedir  bir dönem sonraki kataloglarda akçakale akdjakal'e olarak karşımıza çıkıyor.fakat aradaki fark pul baskısının üzerindeki ayrıntıda gizli resimde görülen Pul da herhangi osmanalıca bir ibareye rastlanılmazken bir dönem sonraki AKÇAKALE çalışmalarında OSMANLICA tanıtım yazısı kullanılmış.sonuç olarak savaştan önceki kolleksiyon baskılarında Fransızca,savaş sonrası basılan kartpostallarda osmanlıca ibareler görülmekte.sonuç olarak,yüksek bir ihtimalle AKÇAKALE nin tarihteki eski adı SERA dır.Belirtmemizde fayda olduğunu düşünerek bu sonuç tarafımca ortaya atılan bir tezdir.ve bu tez tarihteki AKÇAKALE araştırmalarıma dayalı çıkarmış olduğum bir neticedir.

Saygılarımla F ÖZTÜRK

4 MAYIS 2010


80 ' li Yazlar ve Kesiktaş ın ölümü.


Bu uzun aranın sebebi pek vakit ve kafa bulamamamdı açık söyliyeyim.sıcaklar iş güç derken vakit aktı gitti
bugün itibarı ile elime geçen bu manidar fotoğrafları sizlerle paylaşmayı düşünürken haydi bir iki şeyde karalayayım dedim
işin realitesi gazada geldim biraz.niye mi ! ben yazları ISTANBUL da rahatsızlanırım canım memleketi çeker ortalıkta bir koşuşturmaca vardır
karneler alınır çocuklar tatile girer trafik durulur.böyle zamanlarda köysüz hissederim kendimi.Güney Kalabalığı Başkadır açmaz beni
hal böyle olunca insanın memlekete kaçma arzuları tavan yapıyo.çocukluk yaşanmışlıkları zorluyo insanı.uzun lafın kısası fotoğraflara bakınca
işte böyle bir ruh haline büründüm birde 80 li yıllara kaydım.bildiğim en güzel zamanlarına akçakalenin... ve hey gidi dedim fotoğrafları rotuşlarken.
ilk kare yani akçakalenin hakimi bir tepeden çekilmiş olan fotoğrafı 1989 yılında babam tarafından karelenmiş bir fotoğraf hiç unutmam ali amcanın kırmızı
minibüsü ile ayliya ya pikniğe çıkmıştık işte tam bu çıkış esnasında camii nin yakınlarında sanırım çeşmeden su doldururken çekilmişti.akçakalenin bu inanılmaz manzarası
fotoğraftan daha pixelli bir gerçeklikte hala gözümün önündedir.zeytin ağaçlarının kumsallarla birleştiği o şahane sahil tüm canlılığı ile bendedir içimdedir


ikinci karede yer alan fotoğraf aramızda çok güçlü bir bağ bulunan sayın kesiktaşa ait bir fotoğraftır.kesiktaşı kişiselliştirdim çünkü benim kadar tüm akçakalelilerinde bir buluşma noktasıydı ve nefes alan bir taştı.insan gibi bişiydi kesiktaş. ellerine gazete kağıdına sarılı sortlarını alan gençler önce yaşar ağabayin dükkanın önünde soluğu alır gereken
tüm bakkaliye techizatları yüklenir kumsala ufak aradan dikenlere takıla takıla inilirdi.denizden çıkanlar kıskanırmıydı ne ''denizde çok yalgı var'' (Deniz Anası) türünde
caydırıcı cümleler kullanırdı bize.biz umursamazdık deniz çokta kirli olsa biz henüz küçük şeylerden bile
mutluluk çıkaracak yaşta olduğumuz için kendimizi
serin sulara bırakırdık.hele birde guruptan biri şambiyel getirmiş ise of ne oyunlar oynardık.mesela yüzmeyi öğrenmenin kriteri kesiktaşa kadar gidebilmekti
dalmanın kriteri ise kesiktaşa kadar dalabilmekti.cesaretin kriteri ise kesiktaşın arka paraleline atlayıp yüzebilmekti.işte bu kadar basitti hayat bizim için bu kadar sade bu kadar keyifli idi.henüz playstation lar yoktu yada pda lar yada ben10 ler yoktu.şanslıydık hemde çok.taşa vurarak şortumuzu kuruttuğumuz yıllardı.
Havlularla üs değiştirme serammonileri kesiktaşın önündeki büyük kayanın arkasında yapılır şakadan türlü sataşmalar olurdu.havlular çekilir dımdızlak kalınırdı öylece.kısa çöpü çeken şanssız arkadaş dalıp midye çıkarır.sonra pis bir teneke bulunur onun üzerinde pişirilir ahali ile oturup yenilirdi.10 kişi yarım ekmek ve bir kibritle bordeux restauranta taş çıkaracak bir keyifle ziyafet çekerdi.tütünden gelen erkekeler komple üstü başı ile denize atlar orgazm olmuş bir yüz ifadesi ile kesiktaşa doğru yüzerdi.kesiktaş sevdası bu derece idi.hatta hatta alternatifi ile asla kıyaslanılmaz bir plajdı kesiktaş plajı
alternatifi şimdinin kale arkası plajıydı.orada yüzmeye gitmek içinde zaten belirli bir yaş sınırı vardı.longoz vardı hortum vardı bilmem ne vardı vardı da vardı.bunlar var oldukça aslında
içten içe merakta etmiyor değildik.kale arkasını.fakat öyle güçlü bir bağ vardı ki aramızda biz kesiktaşı hiç satmadık

burda nokta
kesiktaşı satan öldüren biz değildik.kesiktaşı satan öldüren hükümetin umarsız ticari politikalarıydı.Taşımacılık rantı.en önemli sebepti.müthaitlerin kazanacağı para cabası.böyle olunca elini ovuştura ovuştura koşan lar acımadan sahilleri doldurdu.taşların ve köpüklerin üzerini kara kara taş tabutlarla örttü.deniz içine içine vurdu hıçkıra hıçkıra kesiktaş öldü .yol bitti makas kurdelayı kesti yüzleri güldü.

Mutluluklar Size !

Saygılarımla Fatih ÖZTÜRK


                                                 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YORUM YAPMAK İÇİN,ÖNCELİKLE AŞAĞIDAKİ YORUMLAMA BİÇİMİ SEKMESİNDEN ANONİM'i TIKLAYINIZ.