26 Temmuz 2018 Perşembe

Trabzon'un En Büyük Fiber Teknesi Akçakale'de Üretiliyor





Trabzon'un en büyük Fiber teknesi Akçakalede Üretiliyor.

Akçaabat İlçesi Akçakale Balıkçı Barınağında Faaliyet Gösteren Oğuz Sevinç’in İşletmesi Alestra Marine,Sevgili Kaptan Kardeşim Furkan Erdem ile birlikte çat kapı konuk olduk.
Tekne imalat atölyesinin kapılarını bize açan Oğuz Sevinç ile üretim ve pazarlama süreci hakkında keyifli bir sohbet yaptık.
İşte o sohbetten derlediklerim.
Kendisi Dört yıldır Akçakale Balıkçı Barınağında fiber teknelerin projelendirilmesi ve  kişiye özel üretimileri anlamında gemi ve tekne mühendisleri ile beraber yürüttüğü bir çok işi müşterilerine teslim etmiş.ve atölyesinde hali hazırda sipariş üzerine bir çok tekne ve yat’ı  da üretmeye devam ediyor.dört yıldır faaliyet gösterdiği akçakale limanında,piyasa standartlarının üzerinde malzemeler kullanarak ürettiği tekneler,alıcıları tarafından kalite ve yetenek ürünü olarak adlandırılıyor.Oğuz usta,Yakın Zaman İçerisinde İstanbul Küçükçekmece Marina’ya Özel Bir Sipariş ile göndereceği fiber tekne için yoğun bir mesai harcarken öte yandan ilmik ilmik işlediği teknenin trabzon’un en büyük fiber yat’ı olacağı içinde oldukça gururlu.gelecek yıllar içerisinde Türkiyeyi Avrupa’da Fiber tekne üretimi Anlamında Tanıtmayı ve Piyasada kendinden bahsedilen güçlü bir marka oluşturmayı arzulayan Oğuz Sevinç,Devlet Yetkililerinin de yerinde incelemeleri sonucunda kendisini bu anlamda desteklediklerini de sözlerine ekledi.bizde kendisine yaptığı ve yapacağı çalışmalarda başarılar dileyerek,Karadeniz de Tekne Üretimi adına,daha uzun soluklu ve projeden,pazarlamaya kadar daha güçlü bir marka oluşturma temennilerinde bulunuyoruz.


İletişim :Oğuz Sevinç 
0537 412 00 65

Makale ve Fotoğraflar:Fatih ÖZTÜRK 

Temmuz 2018

































































19 Temmuz 2018 Perşembe



Akçakale'li Duvarcı Cemal'in Hazin Son'u

Akçaabat İlçesinin Akçakale Kasabasında Geçimini Duvar Ustalığı ile sağlayan bir Cemal amca vardı iri kıyım orta boylu pek güçlü merhametli ve işini iyi yapan bir ustaydı.Kasabada Pek Sevilen Cemal Usta Yine bir gün bir iş için Akçakale Kıyı Mevkii Yakınlarında çalışıyordu.1968'in Yaz Aylarından Biriydi Ve Malum Hava Çok Sıcaktı.Cemal Amca Galiba bütün gün sıcaktan bunalmış olacaktı ki serinleme ihtiyacı ile iskele taşı diye tabir edilen,Akçakale'nin Kuzeydoğu Yönündeki Kayalıklara Gitti.Hava Dingindi Cemal usta yüzmeyi iyi biliyordu.ve Kendini Serin Sulara Bıraktı ve uzunca süre yüzdü...
Sonra Gökyüzü Kızıla Döndü Ve Güneş kayboldu.
Milyonlarca Yıldızın sahildeki taşları aydınlattığı Bir Yaz Gecesinde bir grup insan elindeki fenerlerle cemal,Cemal diye kıyıları ve gecenin sessizliğini yırtıyordu.
Sabahın ilk ışıklarına kadar Cemal usta arandı tarandı.kayıklarla küçük Akçakale koyunda bir aşağı bir yukarı salvolar yapıldı ama nafileydi Cemal ustanın küçücük bir izine bile rastlanmadı.sabahı feryat figan koptu çocukları karısı ve yakınları deliye dönmüş ve kendisinden gelecek güzel bir haberi bekliyorlardı.malum Cemal usta en son deniz kıyısında görülmüştü bu yüzden haber ne kadar hayırlı olabilirdi ki.
Sonra Beklenen Dalış Ekibi uzaklardan Akçakale limanına vardı.artık aramalar dalgıçlarla dönemin şartlarına göre yapılacaktı.Dalgıçlar meraklı ve endişeli kalabalığın içinde giyinip kuşanarak çok geçmeden suya indiler ekip bir kaç saat sürecek bir arama çalışması ile duvarcı cemal'i arayacaktı.ve bir kaç saat sonra duvarcı Cemal Akçakale kalesinin sarp kayalıklarla denizin birleştiği bir dip noktasında dönemin balık adamlarının mağara tabir ettikleri bir noktada bulundu.cansız bedeni mağaranın içerisinde yatıyordu.ekip duvarcı Cemal'i bulunduğu mağaradan çıkarmayı başardı.cesedi kıyıya getirdiklerinde kıyamet kopmuş en gürültülü ağıtlar yakılıyordu.evet duvarcı Cemal'in sonunu Akçakale kalesinin altındaki kayalıklar yazmıştı.Bugün 50 Yıla yakındır dillendirilen kasaba efsanesi gerçek olabilirmiydi ?insanları yutan dev anaforlar bir diğer tabirle canavar langozlar gerçekmiydi? bugün hala gizemini koruyan duvarcı Cemal olayı yakın tarihte de aynı noktada balıkçı bir kişinin Hayattan aynı şekilde kopması ile bir paralellik taşıyormu? Bu bir tesadüfmü ? bunu belki hiç bilemeyeceğiz.

Fatih ÖZTÜRK 

20 Temmuz 2018 

27 Şubat 2018 Salı

TOZLU KRAMPONLAR


 Yeşil Sahalardan Parlak Bir Kariyer Hikayesi

Sağ Başta



HALİL EROL

Davutpaşa takımında, doksanlı yıllarda sadece iki mevsim forma giymiş olmasına karşın Halil Erol, Alipaşa kedilerinin belleklerinde inatçılığı, direnci, çalışkanlığı ve saygılılığıyla hala canlılığını koruyor. 
                                      
Erol Karadeniz kökenli topçularımızdan biri. Ataları Trabzon, Akçaabat ilçesi, Akçakale beldesinden. Altmış ortalarında yerleşmişler İstanbul’a. Halil, 19 Mayıs 1969 tarihinde dünyaya gelmiş. Doğma büyüme Samatya, Etyemez’li.

Anne Elmas ev hanımı, baba Mehmet yıllarca otobüs işletmeciliği yapmış. Dört kardeşler. İkisi kız, ikisi erkek. Halit Erol da Yeni Gayretspor’da top koşturmuş.

Halil ilköğrenimini Davutpaşa İlkokulu’nda gördükten sonra, hayata erken atılmayı yeğlemiş ve Davutpaşa ortadan ayrılmış.

Futbola başlaması ise seksenli yılların futbolcu fabrikası Beşiktaş’ta, Serpil Hamdi Tüzün hocanın denetiminde. Sene 1981-2. Minik takımda kendisini Kaya Soysal çalıştırmış. Farelerinin kocamanlığıyla dünyaya nam salmış Şeref Stadı ve Akaretler’de bugün yerinde plazalar yükselen toprak ve ilkel saha, ayaktopu temel ilkelerini ilk edindiği mekanlar.

Ardından Erol’u semtine daha yakın bir kulüpte görüyoruz. İkinci amatör kümedeki Yeni Gayretspor’da geçiyor dört yıl. 1984-8. Genç ve  A takımlarda pişmesi, deneyim kazanması bu dönemde. 1988-9 mevsiminde, üçüncü kümeden birinci amatöre yuvarlanan Yedikule’de top koşturuyor.

1989 sonunda Erol vatani hizmet için Manisa Alaşehir’in yolunu tutuyor. Bu süre içinde futboldan uzak. Usta birliği Kırklareli merkez. Alay, tümen, kolordu takımlarının hepsinde gösteriyor yeteneklerini. Birinci Ordu’dan çıkan özel izinle de, İstanbul birinci amatörün güçlü armadası Karagücü için ter döküyor. Antrenörü Ahmet Becenek.

Terhis sonrası birinci amatörün başarılı takımı Cerrahpaşa’ya geliyor. Hiç yenilgi yüzü görmeden aldıkları şampiyonluk önemli futbol yaşantısında. Ama terfi maçlarında başarılı olmalarına karşın sonunu getirip, ipi geçemiyorlar. Üçüncü küme rüyası gerçekleşmiyor. Gerçekleşemediği gibi son maçta çıkan hadiseler nedeniyle genç oyuncu altı maç ceza alıyor. Bu ceza Halil’i Davutpaşa’ya sürüklüyor. Çünkü yeni antrenörü altı maç oynamayacak bir topçuyu yeni senenin kadrosunda tutmak istemiyor.
                                                         
1993-4 mevsimi, Erdoğan Özgür’ün büyük heyecanla işi ele aldığı günler Davutpaşa’da. Heyecanla başlayan ama hüsranla sonuçlanan bir dönem kavuniçi kahverengi renkler için. Hayati Küçükçavdar’ın yönetiminde, Suat Dalkılıç benzeri bir iki deneyimli topçunun yanında gencecik oyuncularla enerjik bir kadro oluşturuluyor mevsim başında. Ama Küçükçavdar’ın direksiyona hakim olamaması bir yenilgiler zinciri oluşturuyor ve kulüp karışıyor. Küçükçavdar bavulunu topluyor, teknik yönetim Davut Kılıç ve Sıtkı Özcan’a bırakılıyor. Ve neşeli günler başlıyor. Birinci amatörde bundan sonrası bir yengiler zinciri. Halil daha ilk maçından başlayarak oldukça mutlu bir mevsim geçiriyor aramızda. Mevsim sonunda kıl payı kaçıyor şampiyonluk.

Erol’un bu yıldan çok tatsız bir anısı var. Senenin şampiyonu Emlak Bank ile yapılan maç bu. İlk golü Halil rakip filelere göndermesine karşın, genç kaleci Tufan’ın yediği iki acemice gol ile 2-1 yenik kapıyoruz karşılaşmayı ve elimize kadar gelen birinciliği karşıtlara hediye ediyoruz.

Bu hüzün genç oyuncuyu yeniden Cerrahpaşa’ya doğru yönlendiriyor olmalı.1994-5 mevsiminde gollere devam ediyor, kaptanlık şeridini koluna takıyor.

1995-6 mevsimi, yeniden Davutpaşa günleri. Savaş Yarbay yönetimindeki kadro bu kez orta sıraları hedefliyor.

Antrenman'da

Davut Kılıç bu günlerde genel kaptan. Şöyle tanımlıyor topçusunun özelliklerini. ‘’Halil oldukça haşarı bir tipti. Tipik bir Karadeniz çocuğuydu. Yerinde duramazdı, heyecanlı biriydi. Ve çok süratliydi. Forvetin her yanında kullanırdık onu. Sağ ayağı da iyiydi, solu da. Kafa toplarında orta karardı. Bir yetmiş dört boyuyla punduna getirdiğinde goller attığını da hatırlıyorum. Enerjikti, yorulmak bilmezdi. Ama en önemli yeteneği inatçılığı ve cesaretiydi. Zaman zaman sahadan atılmasına neden olan hırçınlığına bir türlü gem vuramazdık. Ama saha dışında iyi bir oğlandı, saygılıydı, efendiydi. İdman kaçırmazdı, hocasını dinler, uyumlu davranırdı’’
                          
1996 ile 2000 arası Erol’u Kocamustafapaşa forması altında didinirken buluyoruz. İkinci amatörde kurulan genç takım ilk yılda şampiyonluk elde ediyor. Antrenörler Erol Peker ile Cemil Çulak. Süper amatöre çıktıkları sene, kazanılan bir şampiyonluk daha.

Erol yirmi birinci yüzyıla eski göz ağrısı Yeni Gayretspor ile giriyor. İkinci amatör kümede. İlk mevsim antrenör-oyuncu. İkinci ve üçüncü mevsim ise sadece çalıştırıcı kimliğinde. 2003 yılında TUFAD’ın açtığı kursa katılıp amatör çalıştırıcı belgesi alıyor.

2004 senesi Kocamustafapaşa, 2005 ise yeniden Yeni Gayret ve ikinci amatöre düşen ekiple alınan neşeli bir şampiyonluk daha. Yeni Gayret yeniden birinci amatörde.

2006’da Cerrahpaşa’da görüyoruz Erol’u, Orhan Öztürk ile birlikte çalıştırıyor takımı. Birinci amatördeler. 2010 ile 2013 arası ise bir kez daha Yeni Gayret’te.

Erol’un dünya evine girmesi 17 Kasım 1993 tarihinde. Yasemin hanım ile yirmi yıldır mutlu bir birliktelikleri olduğunu söylüyor. Üç çocuk yapmışlar. İkisi kız, biri oğlan. Ortanca Damla çok meraklıymış futbola, babasının idmanlarını da, maçlarını da kaçırmazmış yıllar boyunca.
                                                   
Erken yaşlarda hayat okulunda müthiş bir eğitim gören Halil ilkin otomotiv sanayi içinde ter dökmüş. Aile üyelerinin yanlarında çalışmış. Asıl mesleğine ise askerlik sonrası atılmış. 1993 yılı hem evliliği, hem de kauçuk yedek parça imalatı ve satışı işinin başlangıcını imliyor. İş yeri Başakşehir’de.

Erol kendini ‘’Ben Karadeniz dalgası gibiyim, bazen süt limanım, bazen de taşarım’’ diye tanımlıyor. Futbolculuğu sırasında hiçbir topçuyu kendine örnek almadığının altını çiziyor ama yine de Hakan Şükür gibisi gelmedi diye de ekliyor.

Televizyonda kanal seçmiyor, dizi izlemiyor, belgeselleri yeğliyor. Tarihi olaylar, imparatorluklar, savaşlar çekiyor ilgisini. Kitap okumayı seviyor, araştırma kitaplarını özellikle. Ama Monte Kristo Kontu hiç unutamadığı macera romanı. Döne döne okuyor bu yapıtı küçüklükten beri. Dini bilgilerini geliştirici yayınlara da zaman ayırıyor.

Sinemayı seviyor, dvd göstericisinde filmler izlemesini de. Çanakale 1915 belgeselini gözyaşlarını tutamayarak izlediğini söylüyor. Ama asıl hayran olduğu komedi filmleri. Kemal Sunal’a bayılırım, diyor. Şener Şen de takdir ettiği oyunculardan.

Her türlü müziğe kulak veriyor. Özellikle Türk Sanat Müziği’ne. Ama Karadeniz müziği en çok ruhuna seslenen tür elbette. Ama en çok sevdiği sorulduğunda hiç düşünmeden Orhan Gencebay diyor. Akşam Güneşi, Bir Teselli Ver, Batsın Bu Dünya, Kara Çalı ve Güle Güle başlıklı besteler ustadan en çok dinledikleri.

Halil Erol yüzmeye bayılıyor, yazları sık sık memleketi Akçaabat’a gidiyor. Cigarası yok, eskiden sosyal içiciymiş, artık alkolle de haşır neşir değil. Arabası Citroen Berlinguer 2007. Sürekli araba kullanıyor işi gereği. Günde 150-160 km katettiği oluyor. Süratli bir şoförmüş.

Halil Erol bilinçli bir Karadeniz yurttaşı. Doğu Karadeniz’e yapılan Kazıklı Yol ve tartışma yaratan Hes’ler için oldukça acı cümleler kuruyor. ‘’Eski güzelliği kalmadı Karadeniz’in, diyor. Biz eskiden çam ağaçları altında denize girerdik, mayolarımızı kayalarda kuruturduk. Lezzet alırdık yaşantımızdan, bu coğrafyanın bize sunduğu zenginliklerden. Şimdi kıyılar doldu, denize girecek yer kalmadı. Paralı oldu plajlar. Eskiden İtalya sahillerine benzerdi benim memleketimin kıyıları, bugün şehirleşme denen olgu bozdu bütün bu güzellikleri.’’   
                                 
Erol milliyetçi bir dünya görüşüne sahip, ‘’bayrağını, toprağını, milletini seven ve ölene kadar da öyle kalacak biri.’’

Davutpaşa camiasından ise en çok Suat Dalkılıç ve Davut Kılıç abilerini seviyor. Takım arkadaşları Ufuk, İlyas, Ümit ve İbrahim ile de zaman zaman görüşüyor.  

Kaynak:http://www.davutpasa1926sk.com



Trabzon'un Balıkçısı,Balıkçı OSMAN







'Söndürmüşüz feneri salaş bir balıkçıda'
Yazıma,Sıla'nın o muhteşem eseri,''Vur Kadehi Ustam'' Şarkısı'nın İlk Dizeleri ile başlamak istedim.Akçaabat'ın Şirin Liman Beldesi Olan Akçakale'de,Salaş Bir Balıkçıda Yediğim O Leziz Balıklar ve sonrasında gelen demli nefis çaylar eşliğinde yaptığımız sohbetler şüphesiz bu soğuk kış günlerinde geçtiğimiz haftaya damgasını vuran en önemli olaylardan biriydi.Belde'nin Tarihçesi İle İlgili Bilgileri Anasayfa'nın Tarihçe Bölümünde Bulabilirsiniz.
Dönelim Geçen Hafta Akçakale'nin Balıkçısı 'BALIKÇI OSMAN'da Yediğimiz O Lezzetli Balıklara.Osman Abi Henüz 12 Yaşında Başladığı Balıkçılık Hayatında 30 küsür seneyi geride bırakmış ve adeta Trabzon'da balıklarla konuşan adam ünvanını elinde bulunduran bir balıkçı.













(Balıkçı Osman Bahçe'den Bir Görüntü)

Osman Abi İle Yemekte Yaptığımız Keyifli Sohbette Meslek Hayatına Dair'de Konuşma Fırsatınıda Bulduk.Her Sabah 03:00 itibarı ile güne merhaba diyen Osman Abi,Erkenden Yollara Düşerek Akçaabattaki Balık Halinin Yolunu Tutuyor.Ve Her Sabah Limana Teknelerden Gelen Taze Balıkları Henüz Derin Donduruculara Girmeden Satın Alarak, Müşterilerine,Özverili ve Kaliteli Bir Hizmet Adına En Taze Balığı Sunmak İçin Epey Bir Çaba Sarf Ediyor.Zaten Müşterilerinin Methini Kendi Ağzından,Samimi İfadelerle Sunan Osman Abinin Film Yapımcılarından,Belgesel Ekiplerine Dek Zengiz Ve Geniş Bir Müşteri Skalası Var.Zaten,biz henüz yemek yerken dükkana uğrayan müşterilerden,yoldan aracı ile Akçakale'ye sapıp,kendisine uğrayan müşterilerinden ne denli tercih edilen bir balıkçı olduğu oldukça dikkat çekiyor.










(Akçakale Limanında Balıkçılar)












Osman Abi,yaptığımız sohbette,Zaman Zaman Kendi Mesleği'de Olan Balıkçılığın Zorluklarındanda Bahsetti.Karadenizdeki Yanlış Avcılığın Karadeniz Ve Çevre Bölgelerdeki Balık Popülasyonuna Negatif Etkilerinden söz eden Osman Abi,Devletin Bir An Önce Balık Popülasyonunu Koruma adı altında ve Kayıtlı-Balıkçılık ile ilgili Kanunları Tekrar Gözden Geçirmesini ve düzenlemesi gerektiğini Sözlerine Ekledi.













(Akçakale Deresi)










Yılın 365 günü Hizmet Veren Balıkçı Osman,Akçakale Köprüsünün Hemen Altında Küçük Salaş Bir Dükkan'a Sahip.Buarada Müşterilerine Taze Balık (Pişmemiş) Ve Balık Izgara Adı Altında Lezzetli bir Servis Sunuyor.
Oldukça Uygun Fiyatlara İster Taze Balık Alıp Evinizde Pişirebilir, isterseniz oturup tahta masada limana karşı ızgara yada kızartma balığın Keyfini Çıkarabilirsiniz.Yaz Aylarında Aile Ve Gruplara Özel Tekne Turu Hizmetide Veren Balıkçı OSMAN'a Yolunuz Düşerse Kesinlikle Lezzetli Balıklarından Tadmalısınız.
Balıkçı Osman İrtibat: 0537 545 02 05
Fatih ÖZTÜRK











Adres:Akçaabat/Akçakale Beldesi Balıkçı Barınak Lokali Yanı TRABZON-TÜRKİYE
Fotoğraflar:Fatih ÖZTÜRK












FOTOĞRAFLAR:Fatih ÖZTÜRK -Kale Kültür Sanat  2018





29 Ocak 2018 Pazartesi

Uzun Zaman Sonrası Gelen Bir Fikir Yazısı




Öyle Uzun bir zaman olmuş ki.tek bir satır karalamadığımı hatırladım.
Yeni yüzyılın şüphesiz en popüler
refleksi düşünce tembelliği olsa gerek.tepkisizleşmek düşündüğünü ifade edememek etmek istediğinde bunu sağlıklı zeminlerde sunamamak kabul görememek daha büyük bir problem sanırım.sırf bu yüzden yazamamak ve yazmamakta bir tercih ve bir refleks.
aslında uzun uzun düşünüp yazmayı palnladığım bir çok fikir bu yüzden not kağıtlarında kaldı.Uzun zaman önce bir şey keşfettiğimde bu yola çıkmıştım ve bunun adını,yaşanmış en iyi zamanlardan alınan güç ve motivasyon koymuştum.bu motivasyonun insanı hayata bağlayan en önemli unsur olduğunuda anlamıştım.bu yaşamsal motivasyondaki ayrıntılardan biride,kendimi iyi hissettiğim anıların aslında hiç yaşanmamış anılarımdan ibaret olduğuydu.okuyuculara hastalıklı bir düşüncenin dışa vurumu olarak gözüksede aslında hiçte öyle değil.insan düşününce aslında hiç yaşamadığı,yada kıyısından köşesinden bulaştığı yaşanmış olayları belirli bir dönem sonra bilinç altında zenginleştirerek onu en tepede tutup üzerine yazıp çiziyor ve dahasını anlatmaya koyuluyor.işte anıların bir çoğu böyle ortaya çıkıyor.bunun hastalık derecesinde olanı ise romantizm dediğimiz bohemden ibaret bir durum.bu ikisini karıştırmamak gerekir.bugün 'Karadağdan Kıyılara'isimli yazımı tekrar okuduğumda elimdeki kıt kaynaklardan derlemeler yaparak bir bütün hikaye oluşturduğumu düşündüm.bu bende sıradan bir tebessüm tepkisi yaratsada,aslında çok irdelediğimiz konu ve olayları gün ışığına çıkarmak,isim koymak ve bir tarih ile ilişkilendirmek adına hepimizin yaşamında farklı konular ve olaylar adına yaptığından öte giden bir şey değil.Hepimiz Zaman Zaman İyi yada kötü adına,irdelemeyi ortaya çıkarmayı seviyoruz bunu paylaşmayı insanların bundan haberdar olmasını sağlamak sanırım insanın en önemli zaaf durumlarından yanlızca bir tanesi.temelde yatan ortaya çıkarma arzusu,konular ve olaylar üzerine gösterdiğimiz eğilim,birazda insanın genetik özelliği karakteri yapı formatı ile direk ilişkili gibi gözüküyor.blog yazarken zaman zaman bunu düşünmüşümdür.insanların bilmek istediklerini insanlara bir hikaye anlatır gibi mi? anlatmalıyım yahut bir gerçeğin içerisine biraz peri tozu katarak, ve o gerçeğe sadık kalarak,yaşanmamış yaşanmışlıkları, olaylara yükleyerek okuyucuyu başka bir dünyanın ortasında bırakıp biraz düşündürmelimiyim diye.Sanırım En doğrusu bu son seçenek gözüküyor.İnsanları bu popüler bataklığın içerisinden çıkarıp hafızalarını tazikli su ile yıkayıp pırıl pırıl tutmak, ilgili okuyucuları daha memnun edecektir.bugüne dek kişisel yazılarımdan aldığı keyfi bana mail yolu ile bildiren herkese içten teşekkürlerimi sunuyorum.Sağ olun az olun ama hep var olun.

Fatih ÖZTÜRK 29.01.2017